7 Ağustos 2007 Salı

SÖZÜMÜZ BAHARA


Kar yağar, fırtına çıkar,buzlar kaplar ortalığı;soğuk keser her yanı;tavuklar gibi insanlar da üşür çekilir inzivaya ama köpekler üşümez.Üstelik kışta kıyamette hep köpek izlerini görürsünüz.Kışa dayanıklıdır bu hayvanlar.
Böyle soğuk ve karlı bir gündü...
Ağır aksak yürüyen bir köpek yanımdan geçiyordu ve köpeğin üzerinde kırağılar vardı.Ürperdiğimi hissettim,o anda üşümüştüm adeta.Yüreğim burkuldu ve acıma duygusu kapladı içimi.
Karlar yağdığında ortalığa çıksalar, karlar üzerinde cirit atsalar da insanda var olan acıma duygusu beliriyor,hüzünleniyorsunuz.
Bir de insanın insana acımadığını düşünün!
Gaddar,zalim,acımasız;hiçbir şeye karışmayanlar! Her bir şey de mutlaka menfaat düşüncesinde,beklenti içinde olanlar…
Acımasız insanlar!Bu tür insanları düşündüğümde iki ayrı ben, ben de ortaya çıkıyor.Birincisi diyor ki; Allah kahretsin, bırak şeytanından bulsun;değer vermeyeceksin böylelerine:iyilikten anlamaz,nankörler…İçim de binlerce olumsuz düşünceler çoğalır da çoğalır.Bazı sözler gelir dilimin ucuna lakin bir şeyler diyemem;cahile doğruyu söylemek,yanlışı göstermek o kadar müşkül ki…Ne derseniz deyin fayda etmez.Huylu huyundan döner mi?İkincisi ise şefkate geliyor ve ; Allah ıslah etsin.Bu insanlarla ilgilenmeli,kötü huylarından vazgeçirmeye çalışmalı;iyilik yapmalı ki iyiliğin kıymetini anlasın;kendisine değer verildiğini bilsin! Su testisini dolduranla kıranın bir olmadığını anlasın!Fakat söz dinlemeyene nasıl söylemeli,nasıl anlatmalı?Her insanın mutlak iyi bir yönü var olmalı;en doğrusu o anı gözlemeli ve eşref saatinde yaklaşmalı değil mi ya? Bendeki ötekini aramaya/ayırmaya çalışırken bu insanların ikiyüzlü oluşları beynimi tırmalamaya başladı.Boşuna mıydı hinlikleri?Doğru insanların yanlış yerde bulunmalarında bu ötekilerin fink atmalarının hiç mi payları yoktu?Bütün sebepler iç içe girmiş adeta bizlere bakıyordu.Bir bit yeniği,binlerce nane yemişlikler boşuna değildi herhalde!..”Beni bir sen anladın ama yanlış anladın” ironik aldatmacasında; “maksadım bu değildi inan ki” sözlerinin saiklerinde saklıydı belki de.
Evet, karlar yağar,güneş eritir ve dona çeker buz olur;kayganlaşır bütün yollar…
Ya insanlar!
Onlar da bu kayganlıkların baş aktör veya aktrisleri sanki.
Şu karlar bir kalksa;kayganlıklar bir son bulsa,buzlar çözülse,hayat yine eski mevzuuna kavuşsa,bahar gelse! Canlansa her yer,her şey.
Ruhlar huzurla dolar mı?
Belki…Olmalı ama…
Olmalı olmalı da ama nasıl?Hangi yürek, hangi vicdanla?Gözler kararıyor,beyinler iyice küçülüyor,sulanıyor..Suyu çıkıyor her bir şeyin,değerinden daima kaybedişler sürüyor,
karamsar duygular kaplıyor ortalığı.
Hayır,olduğundan fazla karamsar değiliz.Ancak hayat bazen bir mızrak boyu kadar ve ancak ile başlıyor çoğu kez çözülmeler.Hasret duygularımız çoğaldıkça daima bazı iyi yanlarımız kaybolup gidiyor ve arkadan bakakalıyoruz ve hep bekliyoruz;bekleme ve beklentilerden bazen yılgınlık yaşıyor ve bitap düşüyoruz.Umutlarımız hep başka günlere kalıyor;her şeyimizi düşlerde yaşatmaya çalışıyoruz.Fakat düşlerimiz de kırılganlık gösteriyor ve belki de kan ve göz yaşlarının ortasında batağa çökmüş bir hal üzere görüyoruz kendimizi.,
Kötümserlik ne feci!
Bütün varını yoğunu bir çırpıda bırakanlara inat bir kiprit çöpüyle Romayı değil belki ama ruhlarını yakanların ortasında iyilik perilerini bekliyoruz.Bütün ümitlerini başka bahara bırakanlar hangi emellere tutsak ediliyor…bir bilinse!
Arzular, bütün kem duygularla sarmaş dolaş sanki.Arınamıyor;bulanıyor da bulanıyor habire.Özünden bir şeyler yitiriyor;mutlu günlerine dönemiyor.Kelebekler gibi özgürce kanatlanıp uçamıyor;çakılıp kalıyor.
Bütün ümitlerini geleceğe bağlayan insanlık bilmeli baharlar hiç bitmeyecek!Fakat bu kısır döngü hep yalancı baharlar gibi: bir nisan yağmuru,bir temmuz güneşi arasında gel-gitlerle, her yeri kaplayan beyaz örtüler arasında zuhur edecek!
Ve belki umutlarımız bir yanıp bir sönecek.
Ocakların sönmesi,ev barkların yıkılması;sığınılacak bir yerlerin daima özlemi içinde tertemiz duygular içinde bulunulmaya çalışılması;zibilde açan papatyalar gibi gem vurulan arzuları çıldırtacak!Coşkun ırmaklar gibi değil ama insanı yutan,alıp götüren seller gibi bütün özlemleri köreltecek…Çünkü:hayat her türlü alavere-dalavere içinde geçiyor.Hayatı hala tombala sanan insanlar olduğu sürece bu vaziyet böyle devam edecek.Göz yaşları hep içe dönük akacak,tebessümler sanki kurumuş,çatlamış dudaklarda belirecek!Sirkülasyonda savrulup giden sigara dumanları gibi genç taze hayatlar savrulup gidecek!Ümitler yeşermeden ayaza çalacak!Topraklar hırsından çatlayacak,ağaçlar rüzgarların hışmından çatlayacak!
İnsanlık teknolojinin ganimetlerinden yeterince olumlu faydalanamadığı için hep “depresyondayım” şarkısını eski plaklar gibi çalacak.
Çıldırmanın eşiğindeyiz.
Dehşet olan da bu!
Saadet asrının gül yüzlü insanları…Yine tabiat o saflığına sütbeyaz örtüsüne büründüğü vakit, üşümeden alnını ufka kaldırarak gönül rahatlığı içinde baktığında uçsuz bucaksız her şeyin yemyeşil olduğunu görecek.Ruhtaki sıcaklık muhtemel ki buz kesen havaları da yok edecek.Bitkiler yeşilin hercai renginde kendini boy gösterdiğinde yeni doğuşların muştusu bütün benliği kaplayacak.Saf çocukluk günlerimiz geri gelir mi bilinmez ama yeniden doğmuş gibi olacağız.Netice de insanın kendine gelmesi beyinlerde başlayıp ruhta devam etmiyor mu?
Bahar!
Hayatın dirilişi bunda;yaşaması bunda, var olması onunla kaim.Bahar gelince altın sarısı günün mutluluğu yüzlere bir adım kadar yakındır.Ova bucak,dere koyak her yerde izbelikler yansıyacak,tozlu yolları bütün saflığıyla duyan,gören bir köy çocuğu tazeliğinde yaşanacak bu baharlar…kim bilir?!...
Soğuktan ellerli tutmuyordu.Yerinden kalktı ve pencereden dışarı baktı.Biraz önceki sisli ve soğuk bir görüntüdeki hava kaybolmuştu.Sonbahar yine eski sonbahardı ama yapraklarını kurutmuş ağaçlara ışıklar vuruyordu.Kışın dahi yok edemediği taş kenarlarında, ayak izlerinin değmediği yerlerdeki kırlar da parlıyordu.Derin bir nefes aldı ve dışarı çıktı.”Derman sendedir” diye bir türküyü defalarca duymuştu.İşte bu türkü ile adımlarını atarak yürümeye başladı.Her yer bir başka görünüyordu her yer ve bu kış mevsiminin üşütücü yanının hiç olmadığını düşündü.Bu hal güneşin yazdan kalma görüntüsü kadar yüreğinin sıcaklığının da bir sonucu olmalıydı.
Hey güzel günler hey!

Hiç yorum yok: