Osman AYTEKİN
Cenap Şahabettin’in bir güzel ve anlamlı sözü vardır: “Yalnız seni sevenleri sevmek sevgi değil, değiş tokuştur.” Karşılıklı veya çıkar amaçlı olarak ifade edilen sevginin pek anlamsız olduğu bu haliyle açığa çıkmış oluyor. Her ne kadar birbirine dayalı da olsa bir biriyle ilintili oluşu ve ilişkilerin sürekliği nedeniyle insanlardaki sevginin sirayet edişinden söz etmek mümkündür. Öyle görülüyor ki insanlık büyük buhranlar geçiriyor. Çatışmalar ruh haline yansıyor, didişmeler, kavgalar eksik olmuyor. En küçük bir meselede dahi küçük bir kıvılcımın her şeyi yakmaya yetecek gücü olduğu aşikâr gibi…
Gerçek olan şu ki her insanın ruh dünyasındaki düşünceleri dalga dalga duygularıyla birlikte gelip gelip gidiyor. Dert yanacak eş dost, konu komşu, tanıdık aranıyor fakat biçare kalınıyor. Artık öyle görülüyor ki mahalle bir kenara Türk insanın hayatının geçtiği, insanlığın değer kazandığı sokak mevhumu yok olmak üzeredir. Kimse kimseyi tanımıyor dahası küçüğü büyüğünü takmıyor! Gerçek bu.
Bazen eski bir sokaktan geçerken içerim ürperiyor. Her ürperişin yüreğimizde bıraktığı izler olmalıdır. Yirmi, yirmi beş yıl kadar önce yaşadığım, gelip geçtiğim sokaklar hatıraları barındırıyor. Hasretle o günlere, o günlerde o anları hayalliyorum ruhumda bir titreme meydana geliyor. İnsanlar böyle duygularla doludur. Bir yerden ayrılmak insana hüzün verir, kederlendirir. İçinizden bir şeyler kırık dökük sökün eder. Kolay değil kırdığınız biri vardır ve siz oradan ayrılacaksınızdır; o kırıklık size acı verir ve siz kalbinizin sesini dinlersiniz o an” keşke üzmeseydim, kırmasaydık bir birimizi” Bir pişmanlık bir nedamet sizi belki de perme perişan eder. Belki bir kucaklaşma veya özür dileme, duyguları açığa vurma bütün kırgınlıkları yok edebilir ama ya iyi kötü de olsa geçen arkadaşlık ruhunu!...Siz hiçbir arkadaşınızı bilerek üzdüğünüzde özür dilediniz mi veya başına bir talihsizlik geldiğinde veya zor duruma düştüğünde yanında oldunuz mu? Beklide olmuşsunuzdur. Belki de…
Şimdi öyle sağlam arkadaşlıklar da mazide kaldı. Samimi, cana can katan arkadaşlıklar… Bunun için denir ya “hey gidi günler hey!” Diye. Şimdi her şey sabun köpüğü gibi. Duygular ve düşünceler de…
Sevmek…
Bir ömür boyu sevmek, delicesine sevmek! Yüreğinde hiçbir zaman kaybetmediği bir coşkuyla sevmek!
Nerede böyle bir sevgi?
Yürekten sevenler yine de var bunu hissediyorum, görüyorum ve biliyorum. Bundan da eminim.
Peki, ama ne? Nerede bu sevgiler diyesi geliyor insanın.
Herkes haklı zira ortada kaybolan bir sevgi var ve herkes sevgiyi arıyor. Belki görüyor, belki hissediyor, belki dokunmak istiyor!
Belki elini uzatıyor ancak göremiyor veya dilinin ucuna geldiği halde diyemiyor:”Seni seviyorum!” Oluyor mu veya olur mu bunlar; olur!
Sevgi yakınızda ama söyleyemiyoruz!
İşte bunun için seven, sevgi besleyen ama bu duygusunu bir türlü eskisi gibi bir şekilde izhar edemeyenler bugün bunun sıkıntısını çekiyorlar.
Sanal âlemi bu açıdan seviyorum. Özellikle gençler sevgilerini yansıtıyorlar ancak bunun ızdırabını çekerek. Ne diyordu Gandi: Sevgi insanlığın, şiddet hayvanlığın kanunudur. İnsanca duygular kanunu ruhları tarumar ediyor.
Sevgi ne kadar büyükse kederi de o kadar büyük olacaktır. Spinoza doğru söylemiş. İnsanlık sevginin kederini çekiyor sevgiyi yaşamak için. Sevginin bedeli de bu olmalı: keder!
Bunca sevginin hüznünü yüreğinde yaşatanlar bunun ötesine de ulaşabileceklerdir. Her şeyin bir karşılığı olduğu gerçeğinden de öte önemli olan insanların nasıl bir duygu taşıdıkları ve neler yapmak istedikleridir.
Düşen elbet kalkar, arayan bulur; iyi gören de sever; yürekten sever!
Bazen insan pişmanlıklar içinde kıvranırken, “artık bir daha bulamayacağım, göremeyeceğim!..”derken bir de bakmış aradığı şey karşısında. Sakin olmaz demeyin zira kaybeden bulur.
Sevmek ulvi ve soylu bir duygudur. Bütün yüreklerde bulunmasına rağmen en çok da hak edene yaraşır.
Sevgisiz kalmayın!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder