1 Aralık 2007 Cumartesi

'SEV'MEYİ GÖR HELE!
Osman AYTEKİN
Hayatın; rengi, kokusu, korkusu, sevinci, ümidi, acısı, tatlısı, iyisi, güzeli, kötüsü, çirkini… Her ne varsa yüzlerdedir. Her olay, her davranış yüzlere yansır. Bunları, insanın yürüyüşünde, davranış ve hareketlerinde görebilirsiniz. Arzulu veya istek dışı vücut bulan bütün eğilimleri gözlemleyebilmeniz mümkündür. İnsan çabuk etkilenebilen bir varlıktır, bu etkiyi dışa vurup vurmamakta iradeye bağlıdır.
İnsanı kelimeler anlatabilir, fakat kelimeler yetersiz de kalabilir. Anlatımda mimikler önemlidir. Yüzlerdeki görünüş değiştikçe o yüzle, yan insanla ilgili kanaatler de değişir. İnsan renkten renge girer.
Bilgisayarın tuşlarına dokunduğumda ‘sev’ kelimesinin eş anlamında birçok kelime çıktı. Maksadım ‘sev’giye bakmaktı. Çehrelerin neler ifade ettiğini anlamak için çoğu kez kelimelerle iç hesaplaşmaya girerim. Sezi de önemli tabii ki. Bakalım hele bir simada aradığımız sevgi yani ‘sev’mede neler varmış?

AŞKA DÜŞMEK NE DEMEK?
‘Sev’ kökünü bilgisayar ‘sevmek’ olarak almış. Yani bütünden(tümdengelim) başlamış. İşte eş anlamındakiler:
1. Anlam: Aşık olmak, aşka düşmek, büyülenmek, gönlünü kaptırmak, gönül bağlamak, gönül vermek, Mecnun’a dönmek, meftun olmak, sevda çekmek, sevdalanmak,, sevdaya düşmek, sevdaya kapılmak.
2. Anlam: Başına taç etmek, bayılmak,, sempatik bulmak, beğenmek, takdir etmek, eğinmek, zevk almak, zevk duymak, zevklenmek.
Birinci anlamdaki “aşka düşmek” cümlesine dokunduğumuzda da birinci anlam olarak kökü ‘Aşk’ kelimesinden çıkan “Aşka” kelimesinin eş anlamlıları: Düşkünlük, asabiyet, feveran, fikri sabit, gazap, hınç, hırs, hışım, hiddet, infial, kızgınlık, köpürme, öfkelenme, parlama, sinir, sinirlenme.
İkinci anlamı: Alışkanlık, alışkı, hırs, ihtiras, inhimak, iptila, itiyat, kapılma, kendini kaptırma, mani, saplantı, tutku.
Görüldüğü gibi birinci ve ikinci anlamda aynı olan kelimeler de mevcut. Birinci anlamdaki ‘düşkünlük’ kelimesi için tuşlara dokunduğumuzda karşımıza ikinci anlamı ‘aşk’ olan kelime çıkıyor.
Sevmenin ne çetin bir itiyat olduğu yukarıdaki kelimelerden anlaşılmış oluyor. Bu kelimelere katılıp veya katılmamak kişilere göre değişir. Bazıları sevgide aşkı görür ve o aşkla yaşar. Aşk ve sevginin ortak yanları bu duruma göre zuhur etmiş olur. Hakikatte aşk ve sevgi iç içe olsalar da ayrıştıkları hususlar da yok değildir. Mesele insanları sevme duygusu ile birine âşık olma arzusu farklı tezahürlerin sonucudur. Her ne kadar aşkta sevgi varsa da aşkın sevgiden ayrıştığı hususunda yukarıdaki bazı kelimeler bizlere ipuçları vermektedir: asabiyet, fikri sabit, hınç, infial, kızgınlık, köpürme gibi…
Sevgide de benzer hassasiyetler olabilmesine karşılık tezahürleri farklıdır; aşırı sevgi insanın gözünü köreltebilir ve insanı fikri sabit bir hale getirebilir. Bu durum sevginin aşka isyanı gibi ve aşkın odak noktasını oluşturabilir. Bizim ifade etmek istediğimiz elbette sevginin buna benzer halleri değildir; ‘sev’meden maksat olumlu sevgidir. Ayrıca bu sevgi körü körüne bir sadakat değildir. Sevmenin bir yürek, bir fazilet daha da ileri gidecek olursak onur işi olduğu gerçeğidir, vesselam…
‘Sev’demek, sevmek demek; demek ki o kadar basit değilmiş. Simalardaki tecessüsü anlamak kadar kelimeler yüklenen anlamlar da bir o kadar çetinmiş. Mesela sadece kelimelere yüklenen anlamıyla da kalmıyor. Sevmenin pratik ve pragmatikinde ruhun huzur bulması kadar kederlere gömülmesi de mukadderdir. Sevmenin gönüldeki izdüşümünde her ne kadar duygu yoğunluğu olması, davranışları etkilese de; duygunun olduğu yerde akıl başını alıp gider gerçeğinden hareketle sevginin mahiyeti iyi bilinmeli ve kavranmalıdır.

SEVMENİN SORUMLULUĞU
Sevmek, kolay olduğu kadar zor; zor olduğu kadar da pek çetin bir histeri olarak karşımıza çıkabilir. Sevmenin halleri bunda etkileyici olur. Her insan kolay kolay sevemeyeceğine göre sevmeni özgünlüğü pek derin bir mana ifade eder. Bu sebepten sevmenin bin bir hali vardır ve bu haller içinde insanı mest eylemesi dahi insanın girift durumlara düşmesine yol açabilir. Sevmenin sorumluluğu düşünüldüğünde vehme kapılmamak mümkün değildir. Sevme hususunda insanın önüne ne kadar fırsat çıksa da ki, sevmenin de insana göre bir fırsat olduğunu düşünürüm; insanların bunu yeterince değerlendiremedikleri görülecektir.
Hayatın bütün meşakkatine ve hatta pürtelâşına rağmen iyi bir yaşamak arzusu ‘sev’meyi görmekten geçer. Sevmeyi görmeli, duymalı, yaşamalıdır insanlık ve dahi öldü mü diyerek!...